Fikrimin İnce Gülü: Sarı Mercedes

sarı mercedes

Fikrimin İnce Gülü: Sarı Mercedes, 1976 yılında Adalet Ağaoğlu’nun Remzi Kitabevi’nden ilk baskısı çıkan, Türkiye’nin ilk yol romanı olan ve ismini, roman kahramanı Bayram’a sevgilisi Kezban’ın hediye ettiği plakta yer alan “Fikrimin İnce Gülü” adlı şarkıdan alan, cehalet, ihanet, zenginlik tutkusu, yalnızlık, ezilmişlik, sevgi temalarının işlendiği ve Yönetmen Tunç Okan’ın gözünden beyazperdeye aktarılan Türk Sinemasında yer etmiş önemli bir yapıttır.

Hikaye, Almanya’da çöpçü olarak çalışan işçi Bayram’ın, hayattan soyutlanarak biriktirdiği para ile hayallerini süsleyen bal renginde bir Mercedes satın alıp Türkiye’ye, köyüne doğru yola çıkmasını temasında taşıyor. Film, Bayram’ın, Kapıkule sınır kapısından başlayan ve şimdilerde Sivrihisar’da Pessinus Antik Kentinde sona eren yedi saatlik zaman diliminde yaşadığı yolculuğu konu almaktadır.

Adalet Ağaoğlu’nun romanı, Almanya’ya dış göçün yaşandığı bir dönemde toplumun ruhunu yansıtan bir eserdir. Yönetmen Tunç Okan, özgün hikayede değişikliklere gitse de eserin yapısına bağlı kalmayı tercih etmiş ve Antalya Altın Portakal Film Festivali‘nde En İyi Yönetmen ödülünü kazanmıştır. 

Fikrimin İnce Gülü: Sarı Mercedes

Filmdeki rolü ile Ankara Film Festivali‘nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alan İlyas Salman muhteşem oyunculuk performansını bu filmde de ortaya koyuyor. Yolculuğu esnasında Bayram’ın başına gelen türlü olayları ve bunun neticesinde verdiği tepkileri seyirci çoğunlukla gülümseyerek seyrediyor olsa da, bu olaylar aslında sosyolojik ve felsefi birçok katmanı içinde barındırmaktadır.

İkinci Dünya Savaşı sonrası sanayi devi Almanya’nın yaralarını sarma ve ekonomisini tekrar inşa etme sürecinde ucuz emek talebine sanat eserlerinde ilgili dönemde çokça yer verilmiştir.

İş bulma ümidiyle köyden-kente, doğudan-batıya büyük göç dalgaları yaşanmış ve yerli sinemada kentleşme ile göç temalı filmler öne çıkmıştır.

Sarı Mercedes ise göç ve kentleşmeyi statü atlama ve insanın yabancılaşması bağlamında sorgulayan bir yapıttır. 

Annesi ve babasını kaybettikten sonra Bayram, Eskişehir’in Ballıhisar Köyü’nde amcası tarafından yetiştirmiştir. Yokluk ve sefalet içinde geçen çocukluğu sırasında, öksüz olmasının da etkisiyle köyün çocukları tarafından dışlanmış ve hor görülmüştür. Çevresi tarafından kabul edilmemenin ezilmişliği içinde büyüyen Bayram, her daim statü atlama ve saygı görme peşinde koşmuştur.

O yıllarda köye Ford marka bir otomobille gelen Adalet Partisi yöneticisine köylülerin gösterdiği abartılı saygıdan çok etkilenen Bayram, saygı görmek için lüks otomobil sahibi olmak gerektiğine inanır. Zamanla otomobile sahip olmak isteği tutku halini alan Bayram bu amacına ulaşmak için köyden kaçacaktır. Bu kaçışla amcasına olan vefa borcunu ve köyündeki Kezban’ın aşkını hiçe saymıştır. Bayram, köyünden ayrıldıktan sonra Ankara’da çeşitli işlerde çalışmış; ardından Almanya’ya işçi olmak için başvurmuş ve arkadaşı İbrahim’e ihanet ederek Almanya’ya gidiş için onun sırasını kapmıştır.

Yıllar sonra aynı saygıyı göreceğini ümit ederek Mercedes’iyle, nam-ı değer Balkız’ıyla, köyün yolunu tutar. Bayram’ın bu tutumu tipik bir tüketici toplumunun davranışı olarak okunabilir. Nitekim, Mercedes burada salt bir ulaşım ihtiyacına hizmet etmek için değil; bir sosyal statü kazanmak için satın alınmıştır. Balkız, burada başarıyı simgelemekte olup Bayram, arabası üzerinden statü kazanmayı ummaktadır. Öyle ki yol boyunca karşılaştığı tüm araçlarla kendi Mercedes’ini kıyaslar.

Tüm bu durumlar göz önünde bulundurulduğunda Bayram, yaşamın anlamını bir metaya, yani Balkız’a indirger ve arabası her zarar gördüğünde canından can gidiyormuşçasına perişan olur. Alman Sosyolog Erich Fromm, “insanın kendisine verdiği değerin sahip olduğu metalarla doğru orantılı olması” durumunun kıskançlık, hırs ve aşağılık kompleksi duygularını beslediğini söyler. Bayram da sahip oldukları veya olamadıkları üzerinden kendisine değer biçtiği için bugünkü imkanına, nasıl ve neler pahasına ulaştığını anlamış oluruz. 

Sosyoloji ve Felsefe alanında önemli mesajlar içeren yapıtı izlerken bir çok sahnede bu mesajları çok net görebilmektesiniz.

Örneğin; Ünlü Sosyolog ve Politik Felsefeci Herbert Marcuse, modern insanın doğaya yabancılaşmasından bahseder. İnsanın doğaya yabancılaştıkça doğanın içinde bulunmaktan kendisini alıkoyduğunu söyler. Bu bağlamda yağmur sahnesi önem taşımaktadır. Bayram bir an önce köyüne varıp Balkız’ıyla hava atmak ister. Bu sebeple oyalanmaktan kaçınır. Yola değil, sonuca odaklanır, bu sebeple de yol boyunca yaşayabileceği bir çok güzelliği kaçırır. Diğer yandan filmin bir diğer önemli yan karakteri, çiçek çocuk, Volkswagen T2 kullanan hippi karakteri ise yaşadığı anın tadını çıkarmaya çalışır. Yağmurun yağdığını görünce karavanını yol kenarına çeker ve mutlulukla yağmurun altında ıslanmaya başlar. Bayram ise gördükleri karşısında şaşırıp onu “deli” olarak nitelendirir.

Sinema Kuramı ve Sinema Estetiği üzerine uzmanlığı bulunan Prof.Dr. Mutlu Parkan ise yabancılaşmayı, modern insanın insancıl anlamlarını yitirmesi olarak açıklar. Bu bağlamda, Bayram’ın duyarsız, bencil ve rekabetçi tavrı kendi benliğinden yabancılaşması kaynaklıdır. Bu duruma bir başka örnek vermek gerekirse; yolda arabası bozulmuş veya kaza yapmış insanları görüp kendi Mercedes’i ile övündüğünü hatırlayabiliriz.

Ünü Psikanalist ve Sosyolog Erich Seligmann Fromm’a göre bu eğilimler, toplumun ruh sağlığının tehlikede olduğunun bir göstergesidir. İnsanın kendisine verdiği değerin, sahip olduklarıyla doğru orantılı olmasının, toplumsal patolojinin temelini oluşturacağını söyler. Toplumsal gerçekçi sinema akımının en önemli örneklerinden biri olan Sarı Mercedes, toplumsal sosyal yapıya ilişkin gerçekleri yansıttığından Türk Sineması’nın kült filmlerindendir.

Yönetmen Tunç Okan, gurbetçilerin içinde bulundukları duruma Bayram’ın iç sesiyle yer verir. “Çalış babam çalış, gurbet elde para kazanma derdine öyle bir düştük ki kadınmış, insan yüzü görmekmiş unuttuk, bi kadın memesi görünce de napıcağımızı şaşırıyoruz” yorumunda bulunan Bayram, aslında bir sosyolojik tespit yapar.  Bu durum, Almanya hükümetinin göçmen işçileri “gastarbeiter” olarak tanımlayıp onların yarattığı ekonomik faydayı önceliklendirerek göçmenlerin refah ve uyumlarını hiçe saymasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Ödül TöreniEn iyi yönetmenEn iyi kurguEn iyi ikinci filmEn iyi erkek oyuncuSinema BaşarıEn İyi MüzikNotlar
29. Antalya Altın Portakal Film FestivaliTunç OkanAndre GoultierTunç Okan / Cengiz Ergun
5. Ankara Uluslararası Film Festivaliİlyas Salman
Kültür BakanlığıSinema Başarı ödülü
7. Altın Koza Film FestivaliVladimir Cosma

Her telden, herhangi bir kategoriye sığdıramadığımız bilgilerin olduğu diğer yazılara buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz…

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön